“Her kim bu dergah’a gelirse ekmeğini verin ve dinini ve inancını sormayın; zira Ulu Allah´ın dergahında ruh taşımaya layık olan herkes, elbette Ebu´l- Hasan´ın sofrasında ekmek yemeğe layıktır. EBU’L-HASAN HARAKÂNÎ
GÖNÜLLER SULTANI EBU’L-HASAN HARAKÂNÎ
Arifler Sultanı Bayezid-i Bistâmî, Harakân köyünün yakınlarından geçerken kendisinden 120 yıl sonra dünyayı şereflendirecek bir Hakk erinin kokusunu almıştı. Sonra dudaklarından şu sözler döküldü: Bu köyden mana aleminin bir padişahı yetişecek. Gönlüne ilham edilen bu büyük zat, Ali b. Ahmed b. Cafer Ebu’l-Hasan Harakânî idi.
Her fani gibi Bayezid’in bedeni bu dünyadan göçüp ruhu Allah’a ulaşınca, 963 yılında muştuladığı şekilde Harakân’da Ebu’l-Hasan dünyaya geldi. Çiftçilik yaptı, ağaç ekti, ailesinin geçimiyle uğraştı. Sonra yıllar önce kendisini müjdeleyen sesin sahibine kulağını verdi; ve dahi gönlünü kaptırdı.
Tam 12 sene her gün, yatsı namazını köyünde cemaatle kıldıktan sonra ruhunun kıblesini bulmak için Bistam’a, Bayezid’in kabrine gitti, geldi. Her gün gönlünün miracına doğru 3 fersah yürüdü. Yükleneni aldıktan sonra irşada mezun edildi. İlimden nasibim yoktur, dedi Ledünniyat denizine gark ettiler. Kur’an ilimlerini öğrenmemişim dedi, Harakân’a dönünceye kadar Kur’an’ın tamamını hatmettirdiler. Hulâsa, Harakanî bildiğiyle amel ettikçe, ona bilmediklerini öğrettiler.
Hak dostu Harakânî gün geldi hicret yolunu seçti. Henüz Anadolu müslüman Türklerin hakimiyetine geçmemişti. Anadolu’nun giriş kapılarından biri olan Kars onun hicretiyle şerefyâb oldu. Anadolu’da ilk defa tekke açtı, sofra kurdu. Sofrasını tüm insanlığa açtı.
Günlerden bir gün müridlerinden biri geldi ve soframıza gayri Müslimler geliyor dedi A Sultanım, ne yapalım? İşte o günden sonra dergahının kapısına ve asırların hafızasına kazınan şu cümleleri sarfetti:
“Her kim bu dergah’a gelirse ekmeğini verin ve dinini ve inancını sormayın; zira Ulu Allah´ın dergahında ruh taşımaya layık olan herkes, elbette Ebu´l- Hasan´ın sofrasında ekmek yemeğe layıktır.
Mahlukata saygı, sevgi ve hizmetin Hakk’a hizmet ve saygı olduğunu hal diliyle gösterdi insanlığa. Gününü ikiye böl dedi: Gündüzünü halkın ihtiyaçlarını görmekle geçir; geceni ise halkı yaratanı razı etmekle. Nebi-i zişanın sünneti buydu zira: “Hayrun-nâs men yenfeu’n-Nâs”.
Derin irfanını boşaltacak kap bulmakta zorlansa da nice kâmil insanlar yetiştirdi; Orta Asya ve Anadolu, halifeleri eliyle münevver oldu. Yetiştirdiği yüzlerce ârif arasında sâdece birisi olan Ebu Ali Fârimedi, Yusuf Hamedani gibi bir mana sultanını; o da Pir-i Türkistan Ahmed Yesevî’yi ve Şah-ı Nakşibend’in üveysi mürşidi Abdulhalık-ı Gucdüvani’yi irşad etti. Ahmed Yesevî’nin rahle-i tedrisinden geçen binlerce derviş, Anadolu ve Balkanları diyar-ı İslam haline getirdi. Nakşibendiyye’den Halvetiyye’ye, Kâdiriyye’den Mevleviyye’ye birçok tasavvuf yolunun birleştiği mihrak oldu Harakânî.
Harakânî’nin izine basarak yürüyen alperen dervişler gittikleri yerlere sevgi, merhamet ve adâlet götürdüler, kadem bastıkları yerleri ihyâ ettiler, ruhlarda bir vahdet rüzgârı estirdiler. Çünkü onlar “Allah´ım! Gariplerin benim tekkemde ölmelerine müsaade etme. Zira Ebu´l Hasan´ın tekkesinde bir garip öldü derlerse, ben o garibin ölümüne tahammül edecek güce sahip değilim” diyen kalbi yanık bir Sultan’ın dervişleriydi. Âlemi dergah eylediler; nefislerine ve dünyaya meftun olan gariplerin kalplerinin ölmesine tahammül etmediler; mürde kalpleri câna getiren nefhayı muhtaç gönüllere üflediler.
Harakanî, Türkistan’dan Şam’a kadar ne kadar insan varsa hepsinin hüznünü kendi hüznü saydı. Hüznü yolunun esası gördü. Çünkü hadisin ifadesiyle Allah hüzünlü kalbi sever. Sonra bugün bizlere de ulaşan çağları aşan bir haykırışla buyurdu:
“ Hep sevindirici şeyler arama. Bazen seni hüzünlendirecek şeylere yönel. Ağla, gözyaşların aksın. Çünkü Allah, gözyaşı akıtanları çok sever.” Civanmertlerin hüznü Allah´ı, O´na yaraşır şekilde anmak isteyip de yapamamalarıdır.
Harakani, Hakkın kapısında sabırla bekleyeni müjdeledi. Hangi kapıda ısrarla beklesen “gel bakayım derdin nedir” diye sorarlar; sen de Hakk’ın kapısında 50 yıl bekle, rahmet kapısının sana açılmasına ben kefilim dedi.
O Şems-i Tebrîzî’nin dilinde Büyük Er; Mevlâna’nın dilinde ülkenin kutbu, şah, güneş, Hakk´ın Nuru, Şeyh-Din; Abdullah Ensarî nin dilinde zamanın gavsı; Attâr’ın dilinde alemin evtadı ve abdalın kutbu; Alvarlı Efe nin dilinde ise muttaki kul, bende-i Peygamberî, mazrûf-u ihsan-ı Bârî ve ferd-i devrândır.
Harakani’nin asırları aşan nisbeti izn-i İlahi ile devam etmekte. Anadolu’nun kalbi Kars’tan tüm dünyaya mana güzellikleri yayılıp durmakta. Gönlü agah basiret sahipleri için Harakanî’nin sofrası dün gibi muhtaç gönülleri doyurmaya devam etmekte…
Adres:
MERKEZ MAH. DAVUT AKSU CAD. KARS ANADOLU IMAM HATIP LISESI BLOK NO 100A MERKEZ / KARS
Telefon
04742235715