HZ. PEYGAMBER-SAHABE İLİŞKİSİ
HZ. PEYGAMBER-SAHABE İLİŞKİSİ
Ebu Hureyre:
‘‘Resulullah’ın ashabıyla istişare ettiği kadar,
Ashabıyla istişare eden başka bir kimse görmedim.’’
Bilindiği gibi Allah Resulü örnek bir beşerdi. Ashabı ile arasındaki beşeri ilişkilerde samimiyet ve tabiilik hakimdi. Bu ilişkilerde herhangi bir resmiyet veya sun’ilik söz konusu değildi. Sahabe, Resulullah ile birlikte oturur, diğer insanlarla yaptıkları gibi onunla da sohbet ve muhabbet ederlerdi. Nitekim Cabir b. Semure, Resulullah’ın (s.a.v) sabah namazını kıldıktan sonra güneş yükselinceye dek mescidden çıkmadığını, o arada sahabenin konuştuklarını, cahiliyye işlerini anıp güldüklerini, onun da onlarla birlikte tebessüm ettiğini anlatmaktadır.
Sahabe ile Hz. Peygamber arasında ideal bir iletişim vardı. Çünkü onlar, ortak ideal ve düşüncelere sahip oldukları gibi aynı arzu ve istek içindeydiler. Onlar, kendilerini eğiten bu muallime, yetiştiren bu mürşide, yöneten bu eşsiz lidere samimiyetle bağlıydılar. Onlar, Allah’ın yoluna rehberlik yapan Allah Elçisi’nden sadır olan bütün söz ve talimatlara önem vermekteydiler. Bu sebeple, her nerede ve ne zaman olursa olsun, onun her türlü beyanlarını dinlemeye, öğrenmeye çalışıyorlardı. Onun getirdiği mesaj uğruna mallarını ve canlarını adayan sahabe, O’nu adeta başlarına birer kuş konmuşcasına sükunetle dinliyorlardı.
Asr-ı saadette Resul-Sahabe arasındaki samimi ilişkiyi gösteren oldukça ilginç olaylar yaşanmıştır. Huzuruna gelip açıkça zina etmek için izin isteyen genci Allah Resulu olgunlukla karşılamış ve onu ikna etmişti. Onun bu tavrına şahid olan genç, artık böyle bir şeye iltifat etmemişti.
İslama yeni giren Amr b. el-As’ın dediği gibi,’’Resulullah(s.a.v), yüzüyle ve sözüyle toplumun en kötüsüne dahi yöneliyor, bununla onların kalbini kazanmak istiyordu.’’ İslam’a kazanabilmek için çevresindeki insanlara cömertçe ikramda bulunuyordu. Nitekim onlardan birisi olan Saffan b. Umeyye şu itirafta bulunmuştu:’’Resulullah, insanlar içinde en sevmediğim kimse idi. Fakat Huneyn günü, bana o kadar mal verdi ki, neticede bana insanların en sevimlisi haline geliverdi.’’ O samimi oladığı kimselere karşı bile sıcak ilgi göstermeyi ihmal etmezdi.
O’nu ilk kez ziyarete gelenler, huzuruna çıktıklarında heyecana kapılabilmekteydi. Nitekim Mekke’nin fethedildiği günlerde, Hz. Peygamber ile konuşurken heyecanlanıp titreyen bir şahsa,’’kendine gel! Ben bir kral değilim. Ben sadece kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum!’’ demişti. Temim kabilesinden gelip Hz. Peygamber’in huzuruna çıkınca titreyen Kayle bnt. Mahreme’nin heyecanını da ‘’Ey kadıncağız! Sakin ol!’’ diyerek yatıştırmıştı.
Sahabe ile beşer-Resul arasında gerçekleşen ilişkilerde genel olarak kur’ani ve nebevi ölçüler hakimdir. Bundan dolayıdır ki beşeri münasebetlerde bu denge ve itidal korunmuştu. Rahmet Elçisi’nin kendilerine karşı olan sevgisini, merhametini ve düşkünlüğünü çok iyi bilen sahabeler, O’na saygı ve hürmette kusur etmemekle birlikte onun yanında kendilerini gayet rahat hissetmekteydiler.
Hz. Peygamber’in bu hoşgörüsü, tevazuu, sabrı, halim-selim ve sakin oluşu karşısında sahabe onun yanında daha serbest hareket etmekteydi. Hatta Sa’d b. Ebi Vakkas’ın anlattığına göre kadınlar da Hz. Peygamber’in yanında biraz fazlaca ve yüksek sesle konuşabiliyorlar, onun yanında daha rahat edebiliyorlardı.
Allah’ın rahmeti sayesinde O, çevresindeki insanlara karşı daima yumuşak davrandı. Onlara karşı kaba ve katı kalpli olmadı. Daima affedici ve bağışlayıcıydı. Enes b. Malik şöyle der:’’Resulullah’a dokuz yıl hizmet ettim. Bana yaptığım bir işten dolayı ‘neden böyle yaptın?’ ya da yapmadığım birşeyden dolayı ‘şöyle yapsaydın ya!’ demedi. Resulullah sövüp sayan, lanet edip duran, kötü sözler söyleyen biri değildi.’’ Genç sahabilerden Cerir b. Abdullah ise şöyle der:’’Müslüman olduğum günden beri Resulullah (s.a.v), beni kapıdan çevirmedi. Beni her gördüğünde mutlaka gülümserdi.’’
Sahabenin Hz. Peygamber’e olan sıkı bağlılığı dikkatlerden kaçmamaktaydı. Hudeybiye’de bunu gözlemleyen Kureyş’in ileri gelenlerinden Urve b. Mes’ud’un Kureyş’e aktardığı izlenimleri şöyledir:’’ Ey kavmim, Vallahi ben birçok krallar gördüm, Kayser’e , Kisra’ya ve Necaşi’ye gittim. Vallahi ashabının Muhammed’e tazim ettiği kadar, hiçbir kralın adamlarının tazim ettiğini görmedim…’’ yine Hudeybiye sulhunu yenilemek için Medine’ye gelen, fakat Hz. Peygamber’den de sahabeden de olumlu bir cevap alamayan Ebu Sufyan Mekke’ye vardığında ‘’size hepsinin kalpleri tek bir kalbe bağlı bir kavimden geldim.’’ demekteydi.
Ashabına oldukça değer veren Hz. Peygamber ihtiyaç duyduğu birçok konuda onlarla istişare ederdi. O , vahiy gelmeyen çeşitli konularda Yüce Allah’ın ‘’iş (lerin)de onlara danış, karar verdiğinde ise Allah’a dayan!’’ buyruğu gereği ashabına danışırdı. Resulullah hemen her alanda ashabının fikirlerine, isteklerine ve tekliflerine de önem vermiş, kendisine sunulan önerilerden uygun olanları kabul etmiştir. Nitekim Hendek Savaşı öncesinde Selman-i Farısi’nin hendek kazılması önerisini derhal kabul etmiştir.
Sahabe ile Hz. Peygamber arasındaki ilişkide herhangi bir resmiyet yoktu. Canlarından çok sevdikleri Peygamberlerine karşı sonsuz bir güven, samimiyet, sevgi ve saygı hakimdi. Allah Resulü, ashabına karşı nedenli düşkün ise, sahabe de O’na karşı o derece gönülden bağlı idi. Böyle bir ilişki, İslam toplumunun ilk örnek neslini ‘asr-ı saadet’ oluşturdu. Bazı alimlerin dediği gibi, Hz. Peygamber’in hiçbir mucizesi olmasa, O’nun yirmi üç senede oluşturduğu bu sahabe toplumu mucize olarak yeter. Sahabe ile Rahmet Elçisi arasındaki bu samimi ilişki, aslında Müslümanlar arasındaki alt-üst ilişkileri açısından ideal bir model oluşturmaktadır. Ve bugün, bu samimi ilişkiler ağına olan ihtiyaç, her zamankinden daha fazladır.
Meslek Dersleri Öğretmeni
Ömer OSKO
Adres:
MERKEZ MAH. DAVUT AKSU CAD. KARS ANADOLU IMAM HATIP LISESI BLOK NO 100A MERKEZ / KARS
Telefon
04742235715